Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesindeki Görevi Gereği Hastayı Ücretsiz Ameliyat Etmek Zorunda Olan Doktorun Ameliyat Karşılığı Para Almasının Rüşvet, İrtikâp Ve Görevi Kötüye Kullanma Suçlarından Hangisini Oluşturacağı

Home/Genel/Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesindeki Görevi Gereği Hastayı Ücretsiz Ameliyat Etmek Zorunda Olan Doktorun Ameliyat Karşılığı Para Almasının Rüşvet, İrtikâp Ve Görevi Kötüye Kullanma Suçlarından Hangisini Oluşturacağı

“…T. Sosyal Sigortalar Hastanesinde yaptığı ameliyat karşılığında para aldığı eylemini sabit gördüğümüzü belirtmek isteriz. Kararda tanık beyanı dışında herhangi bir başka delile rastlanmamıştır. Her ne kadar yerel ceza mahkemesi yeterli delil olmadığından ötürü sanık hakkında beraat kararı verse de Yargıtay Ceza Genel Kurulu delil tartışmasına girmemiş; ameliyat karşılığı para alınması eylemini sabit görmüştür. Buna ilaveten kararda mağdurun, sanığın özel muayenehanesinde muayene olduğuna ve ameliyat karşılığı parayı orada verdiğine dair bir delil olmadığı da sabit kabul etmekteyiz.

O halde, biz de Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararına bağlı kalarak olayın; mağdurun, sanığın doktor olarak görev yaptığı T. SSK Hastanesinde sanık tarafından ameliyat edildiği, bu ameliyat karşılığı olarak sanığa 30.000.000 TL para verdiği şeklinde gerçekleştiğini varsayıyoruz. Bu eylemin dosyadaki diğer ifadeler ışığında suç oluşturup oluşturmadığı ve kararda tartışılan rüşvet, irtikâp, görevi kötüye kullanma suçlarından hangi suçu oluşturduğu bakımından inceleme yapacağız.

Öncelikle Sosyal Sigortalar Hastanelerinin hukuki arka planına dikkat etmekte fayda vardır. Zira kararda mağdurun sosyal güvenceye sahip olduğu bir takım sağlık yardımlarına hakkı bulunduğu yönünde merciler arası hiçbir tartışma bulunmamaktadır. Ancak mağdurun sigortalı mı yoksa eş yardımı mı aldığına dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. Biz incelememizde olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte olan 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu çerçevesinde mağdurun sağlık yardımından yararlanmaya hakkı olduğunu varsayıyoruz. Keza aynı mevzuat gereği söz konusu sosyal sigorta hastanesinde görev yapan doktorun görevini hastadan herhangi bir para almadan yapması gerektiğini vurgulayarak bu kısımları merciler arasında tartışma konusu olmadığı için kısaca izah ederek geçiyoruz.

Ancak sosyal sigortalar hastanesinde çalışan doktorun görev ve sıfatı olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte olan Eski TCK ve yargılama devam ederken yürürlüğe giren Yeni TCK bakımından önemlidir. Tartışma konusu olan irtikâp, rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçları kamu görevlilerine özgü suçlardır. O halde her iki ceza kanunu açısında kamu görevlisi (memur) yanında, bu kanunların uygulaması bakımından memur ya da kamu görevlisi sayılma kavramlarının kısaca izahına ihtiyaç vardır.

Eski TCK 279. maddesinde kamu görevlisinin (memurun) ve ikinci fıkrasında ise kamu hizmetinin tanımı yapılmıştır. Kamu hizmeti görenlerin de kamu görevlisi (memur) gibi cezalandırılması düşünülmüş ve Eski TCK’nın 279. Maddesinin ikinci fıkrası 1936 yılında 3038 sayılı kanun ile yapılan değişiklikle bu düşünce yerine getirilmeye çalışılmıştır. Ancak zimmet, rüşvet v.s. suçlarda memur ibaresinin yanı sıra kamu hizmeti ile görevli kimse ibaresi kullanılmamış; bunun yerine hizmet kurumlarının kuruluş kanunlarında “…memur sayılır.” ya da “…memur gibi cezalandırılır.” gibi ifadeler kullanılmıştır.[1] Olayın vuku bulduğu dönemde yürürlükte olan 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nu gereği T. SSK Bölge Hastanesinde görev yapan doktorun irtikâp, rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçlarından yargılanabilmesi için bu kanun gereğidir. Zira 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu 7. maddesi uyarınca Türk Ceza Kanunu’nun uygulanması bakımından memur sayılmaktadır. Eski TCK sisteminde sanık doktorun durumu kısaca kendi özel kanununa göre memur sayıldığından ötürü bu suçlar bakımından fail olabilmektedir.

Daha sonra yürürlüğe giren Yeni TCK’da ise kamu görevlisi tanımı 6. maddede yapılmıştır. Eski TCK sisteminde kuruluşların özel kanunları uyarınca Türk Ceza Kanunu’nun uygulanması bakımından “…memur.” ya da “…memur gibi cezalandırılır.” gibi hükümlerin Yeni TCK dönemindeki akıbetine baktığımızda ise özel kanunlardaki bu gibi yollamaların 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 3. Maddesi uyarınca geçerliliğini koruduğu ortadadır. Keza 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 17/7. maddesi uyarınca da kurumun memur ve hizmetlileri Türk Ceza Kanunu uygulamasında devlet memuru sayılacağı hükme bağlanmıştır.[2]

Yargıtay’ın Sosyal Sigortalar Hastanelerinde çalışan doktorlarla ilgili olarak benzer olaylardaki değerlendirmelerini de sunmak istiyoruz. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 04.10.1995 tarihli bir kararında SSK Hastanesinde doktor olan sanığı 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 7. maddesinin E. TCK’ya yaptığı yollama neticesinde Türk Ceza Kanunu uygulamasında devlet memuru sayılacağına hükmetmiştir.[3] Yine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 31.05.2000 tarihli bir diğer kararında İ. SSK Hastanesinde görevli doktor sanığın icbar suretiyle irtikâp suçunu işlediğine hükmetmiştir.[4]

O halde hem Eski TCK bakımından hem Yeni TCK bakımından hem de Yargıtay kararları bakımından incelediğimiz karardaki sanığın Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından memur sayılacağı hususunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır.

Şimdi ise merciler arasında tartışma konusu olmuş suçları ayırt edici özellikleri bakımından hem Eski TCK kapsamında hem de Yeni TCK kapsamında inceleyerek doktor sanığın gerçekleştirdiği ameliyat karşılığı aldığı 30.000.000 TL’nin hangi suçu oluşturduğunu tespit edeceğiz…”

[1] Erkal Evliyaoğlu, Eski ve Yeni Türk Ceza Kanununa Göre Kamu Görevlileri ile İlgili Suçlar Örneklerle Açıklamalı Karşılaştırmalı ve İçtihatlı, Ankara, Adalet Yayınevi, 2012, s. 51.

[2] Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Kamu Görevlisi ve Özel Soruşturma Usulleri (Memur Yargılaması), 2. bs., Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2008, s. 225.

[3] Evliyaoğlu, a.g.e., s. 110.

[4] Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 31.05.2000 tarihli, 1999/6734 Esas, 2000/2849 Karar sayılı kararı.


İstanbul Barosu Dergisi:Kasım-Aralık 2015, Cilt: 89 · Sayı: 2015/6http://www.istanbulbarosu.org.tr/images/newss/ibd201506.pdf